AL-İ İMRAN 110 |
كُنتُمْ
خَيْرَ
أُمَّةٍ
أُخْرِجَتْ
لِلنَّاسِ
تَأْمُرُونَ
بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ
عَنِ
الْمُنكَرِ
وَتُؤْمِنُونَ
بِاللّهِ
وَلَوْ
آمَنَ أَهْلُ
الْكِتَابِ لَكَانَ
خَيْراً
لَّهُم
مِّنْهُمُ
الْمُؤْمِنُونَ وَأَكْثَرُهُمُ
الْفَاسِقُونَ |
110. Siz, insanlar
için çıkartılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. Marufu emreder, münkerden
alıkorsunuz ve Allah'a inanırsınız. Kitap ehli de inanmış olsalardı, kendileri için
hayırlı olurdu. İçlerinde iman edenler olmakla birlikte çoğu fasıklardır.
Bu buyrukların:
"Siz insanlar için çıkartılmış en hayırlı bir ümmetsiniz" bölümüne
dair açıklamalarımızı üç başlık halinde sunacağız:
1- Ümmetlerin En Hayırlısı Olan Bir
ümmet:
2- Bu ümmetin En Hayırlıları:
3- iyiliği (Marufu) Emredip, Kötülükten
(Münkerden) Alıkoymak:
1- Ümmetlerin En
Hayırlısı Olan Bir ümmet:
Tirmizi, Behz b.
Hakim'den, o, babasından, o da dedesi yoluyla rivayet ettiğine göre, Behz b.
Hakim'in dedesi Resulullah (s.a.v.)'ı şanı Yüce Allah'ın: "Siz insanlar
için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz" buyruğu ile ilgili olarak şöyle
buyururken dinlemiş: "Siz yetmiş ümmetin tamamlayıcısısınız.
Allah nezdinde bunların
en hayırlıları ve en değerlileri de sizlersiniz." Tirmizı der ki: Bu,
hasen bir hadistir.
Ebü Hureyre de der ki:
Biz, insanlar arasında, insanlara en hayırlı olan kimseleriz. Zincirlerle
onları İslam'a sürükleriz.
İbn Abbas der ki: Bunlar,
Mekke'den Medine'ye hicret edip, Bedir ve Hudeybiye'de hazır bulunan
kimselerdir.
Ömer b. el-Hattab da
şöyle demiştir: Onların yaptıklarını yapan, onlar gibi olur.
Denildiğine göre burada
sözü geçenler, Muhammed (s.a.v.)'ın ümmetidir.
Yani, onların arasından
salih kimselerle, fazilet ehli olan kimseler kast edilmektedir. Kıyamet gününde
diğer insanlara karşı şahidlik edecek olanlar da -Bakara Süresi'nde de (143.
ayet, 2. başlıkta) geçtiği gibi- onlar olacaklardır.
Mücahid der ki:
"Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz" buyruğunun
yerine gelmesi, ayet-i kerimede sözü geçen şartların gerçekleştirilmesine
bağlıdır. Bunun, Levh-i Mahfuzda siz böylesiniz, anlamına geldiği söylendiği
gibi, siz iman ettiğinizden bu yana en hayırlı bir ümmetsiniz anlamına geldiği
de söylenmiştir. Bir başka açıklama da şu şekilde yapılmıştır:
Bunun böyle olması,
Peygamber (s.a.v.)'ın ve onun ümmetinin geleceğinin daha önceden müjdelenmiş
olmasıdır.
Buna göre buyruğun
anlamı şöyledir: Sizler, sizden önce gelen kitap ehline göre, en hayırlı bir
ümmetsiniz. el-Ahfeş der ki: Burada "en hayırlı ümmet"ten kasıt, en
hayırlı din mensubu sizlersiniz, demektir. Daha sonra elAhfeş (burada ümmetin
din anlamına kullanıldığını açıklamak üzere) şu beyiti nakletmektedir:
"Yemin ettim ve ben artık senin içinde herhangi bir şüphe bırakmadım;
(Sana) kendisi itaatkar olduğu halde bir dine mensup birisi (bu yemini
dolayısıyla) hiç günahkar olur mu?"
Ayet-i kerimedeki (...)
fiilinin nakıs değil de tam olduğu da söylenmiştir. Yani siz, en hayırlı bir
ümmet olarak yaratılmış ve var edilmişsinizdir. Buna göre "en hayırlı
ümmet" anlamındaki ibare hal' dir. Buradaki (...)'in zaid olduğu da
söylenmiştir. O takdirde anlam: "Siz en hayırlı bir ümmetsiniz" şeklinde
olur. Sıbeveyh de şöyle bir mısra nakletmektedir: "Ve oldukça kerim olan
bizim komşularımız ... "
Yüce Allah'ın:
"Beşikte bulunan bir çocuk ile nasıl konuşuruz?" (Meryem, 29);
"Düşünün ki siz, bir zamanlar çok az idiniz de O, sizi çoğalttı"
(el-A'raf, 86) buyruklarındaki bu kökten gelen kelime de bunun gibidir. Yüce
Allah, bir başka yerde de şöyle buyurmaktadır: "Hatırlayın ki siz, bir
zamanlar azlıktınız ..." (Enfal, 26).
Süfyan, Meysere
el-Eşcai'den, o, Ebü Hazim'den, o da Ebü Hureyre'den:
"Siz insanlar için
çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz" buyruğu hakkında şöyle dediğini
nakletmektedir: Siz, insanları zincirlerle İslam'a çekiyorsunuz.
en-Nehhas der ki: Buna
göre ifadenin takdiri: Siz, insanlar için en hayırlı bir ümmet oldunuz,
şeklindedir.
Mücahid'in görüşüne göre
ise ifadenin takdiri şöyle olur: Siz, insanlar için en hayırlı bir ümmetsiniz.
Çünkü sizler iyiliği emreder, kötülükten alıkoyarsınız.
Şöyle de açıklanmıştır:
Muhammed (s.a.v.)'ın ümmetinin en hayırlı bir ümmet oluşu, onun (tebliğine
muhatap olan) ümmetin arasında müslümanlığın daha çok oluşundan, iyiliği
emredip, münkerden alıkoymanın onlar arasında daha bir yaygın oluşundan
dolayıdır.
Şöyle de denilmiştir: Bu
husus, Resulullah (s.a.v.)'ın ashabı içindir. Nitekim Hz. Peygamber'in:
"İnsanların en hayırlısı benim (aralarında peygamber olarak gönderilmiş
olduğum) bu neslimdir" buyruğu da buna benzemektedir.
2- Bu ümmetin En
Hayırlıları:
Kur'an-ı Kerım'in nassı
ile, bu ümmetin en hayırlı ümmet olduğu sabit olduğu gibi, hadis imamları da İmran
b. Husayn yoluyla Peygamber (s.a.v.)'ın şöyle buyurduğunu rivayet
etmektedirler: "İnsanların en hayırlıları benim (çağdaşım olan) neslimdir.
Sonra, onlardan sonra gelenler, daha sonra da onlardan sonra gelenler."
Bu hadis-i şerif de bu
ümmetin öncekilerinin daha sonra gelenlerden daha faziletli olduğunu
göstermektedir. İlim adamlarının büyük çoğunluğu da bu görüştedir. Onların bu
görüşüne göre, Peygamber (s.a.v.)'ın sohbetinde bulunup, ömründe bir defa dahi
olsa, onu görmüş olan kimselerin kendisinden sonra gelenlerden daha faziletli
olduğunu, Hz. Peygamber'in sohbetinde bulunmak faziletine denk hiçbir amelin
bulunmayacağını kabul etmişlerdir.
Ebu Ömer (İbn
Abdi'l-Berr) ise, ashabdan sonra gelenler arasında genel olarak ashab arasında
bulunanlardan daha faziletli kimselerin bulunabileceğini ve Hz. Peygamber'in:
"İnsanların en hayırlıları benim neslimdir" buyruğunun umum ifadesi
ile anlaşılmaması gerektiğini kabul etmektedir. Buna delili de şudur: Bir
nesilde daha çok faziletli olan da bulunabilir, daha az faziletli bulunan da
bulunabilir. Nitekim Hz. Peygamberin nesli arasında imanını açıkça izhar eden
münafıklar topluluğu ve Hz. Peygamberin kendilerine yahutta bazılarına hadler
uyguladığı büyük günah sahibi kimseler de vardı. Ve kendilerine: "Hırsız,
içki içen, zina eden kimse hakkında ne dersiniz?" diye sormuştur. Yine,
kendi çağdaşı bulunanlara da yüz yüze: "Ashabıma sövmeyiniz"
demiştir. Halid b. el-Velid'e de Ammar hakkında: "Senden daha hayırlı olan
kimseye sövme" diye buyurmuştur. Ebu Umame'nin rivayetine göre de
Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Beni görüp de bana iman edene ne
mutlu. Beni görmediği halde bana iman eden kişiye de yedi defa ne mutlu!''
Ebu Davud
et-Tayalisı'nin Müsned'inde de şöyle bir hadis yer almaktadır: Muhammed b. Ebi Humeyd'den,
o, Zeyd b. Eslem'den, o babasından, o, Ömer (r.a)'dan dedi ki: Resulullah
(s.a.v.)'ın yanında oturuyordum. Şöyle buyurdu:
"Yaratıklar
arasında imanı en üstün olanların kimler olduğunu bilir misiniz?" Biz:
Meleklerdir, dedik. O: "Onların iman etmeleri elbette gerekir. Ama
onlardan başkaları. (Onlardan iman bakımından daha üstündür)." Biz,
Peygamberlerdir dedik. Bu sefer: "Onların zaten iman etmeleri gerekir.
Hayır, onlardan başkalarıdır." Daha sonra Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Yaratıklar arasında iman bakımından en üstün kimseler, henüz atalarının
sulblerinde bulunan, beni görmedikleri halde bana iman eden, yazılı bir takım
kağıtlar görüp de onlarda bulunanlar gereğince amel eden bir takım insanlardır.
İşte bunlar bütün yaratıklar arasında imanları en üstün kimselerdir.
"(Müstedrek, IV, 85-86)
Salih b. Cübeyr de Ebu
Cum'a'dan şöyle dediğini rivayet eder: Ey Allah'ın Resulü, bizden daha hayırlı
bir kimse var mıdır? diye sorduk. O, şöyle buyurdu: "Evet, sizden sonra
gelen ve iki kapak arasında bir kitap görüp onda bulunanlara iman eden, bana da
beni görmedikleri halde iman eden bir topluluktur. ''
Ebu Ömer der ki: Ebu
Cum'a'nın Hz. Peygambere arkadaşlığı (sohbeti) vardır. Asıl adı da Habib b.
Siba'dır. Salih b. Cübeyr ise, tabiinin sika ravilerindendir.
Ebü Sa'lebe el-Huşeni de
Peygamber (s.a.v.)'dan şöyle dediğini rivayet eder: "Şüphesiz önünüzde
öyle bir takım günler vardır ki, o günlerde dini üzere sabır ve sebat
gösterecek bir kimse, tıpkı kor ateşi avucunda tutan kimse gibi olacaktır. İşte
o günlerde amel eden kimseye onun gibi amelde bulunan elli adamın ecri kadar
ecir verilecektir." Ey Allah'ın Rasülü, onlardan birisinin ecri kadar mı
diye sorunca: "Hayır, sizden birisinin ecri kadar" diye buyurdu.
Ebu Ömer (İbn.
Abdi'l-Berr) der ki: İşte bu: "Hayır, sizden" lafzını, kimi
muhaddisler zikretmemişlerdir. Ömer b. el-Hattab da Yüce Allah'ın: "Siz,
insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz" buyruğunun açıklaması
ile ilgili olarak şöyle buyurmuştur: Kim sizin yaptığınız gibi yaparsa, o da
sizin gibi olur.
Hadis-i şerifler
arasında her hangi bir tearuz (çatışma, çelişki) yoktur. Çünkü, birincisi
hususi bir anlam ihtiva etmek üzere varid olmuştur. Başarıya ulaştıran
Allah'tır.
Bu hususa dair
hadislerin açıklanması ile ilgili olarak şöyle de denilmiştir: Hz. Peygamber'in
çağdaşı olan nesilin üstün kılınması, onların kafirlerin çokluğu dolayısıyla
imanları bakımından garip olmaları, kafirlerin eziyetlerine sabredip
katlanmaları, dinlerine sımsıkı sarılmalarıdır. Şüphesiz bu ümmetin daha sonra
gelecek olanları da, kötülüğün, fasıklığın, haksızca kan dökmelerin,
masiyetlerin ve büyük günahların açıktan açığa işlendiği bir zamanda, bu dini
dosdoğru uygulayıp, ona sımsıkı sarılıp Rablerine itaat üzere sabır ve sebat
gösterecek olurlarsa, işte onlar da böyle bir durumda gariplerden olurlar.
Böyle bir durumda onların amelleri, tıpkı kendilerinden öncekilerin amellerinin
temiz ve bereketli olduğu gibi, temiz ve bereketli olur. Bu açıklamaya tanıklık
eden hususlardan birisi de Hz. Peygamber'in: "İslam garip olarak başladı
ve başlangıçtaki haline dönecektir. O halde gariplere ne mutlu"
buyruğudur.
Yine Ebu Sa'lebe'nin
rivayet ettiği hadis de buna tanıklık ettiği gibi, Hz. Peygamber'in:
"ümmetim öncesi mi hayırlıdır, sonrası mı hayırlıdır bilinemiyen bir
yağmur gibidir'' buyruğu da buna tanıklık etmektedir. Bu hadisi de Ebu Davud,
et-Tayalisı ve Ebu İsa et-Tirmizı rivayet etmişlerdir.
Hişam b. Ubeydullah
er-Razı de bunu Malik'ten, o, ez-Zühri'den, o da Enes'den şöylece rivayet
etmektedir: Enes dedi ki: Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "ümmetimin
misali yağmura benzer. Onun öncesi mi hayırlıdır, yoksa sonrası mı
bilinmez." Bunu Darakutni ''Musned-u Hadis-i Malik" adlı eserde de
kaydetmektedir.
Ebu Ömer (İbn
Abdi'l-Berr) der ki: Hişam b. Ubeydullah sika bir ravidir.
Bu hususta (hadis
alimleri) farklı kanaatlere sahip değildirler.
Rivayete göre Ömer b.
Abdulaziz, halifeliğe gelince, Salim b. Abdullah'a şöyle bir mektup yazmış: Sen,
bana Ömer b. el-Hattab'ın yaşayış ve davranışını yaz ki, ben de ona göre amel
edeyim. Salim ona şunu yazdı: Eğer sen, Ömer'in uygulamasını yapacak olursan,
Ömer'den daha faziletli olursun. Çünkü senin zamanın, Ömer'in zamanı gibi
değildir. Senin etrafında bulunan adamların da Ömer'in etrafındaki adamlar gibi
değildir. Ömer b. Abdulaziz, çağının fukahasına da (bu şekilde) mektup yazdı,
hepsi de ona Salim'in dediğine benzer şeyler yazdılar.
Değerli bir takım ilim
adamları, Hz. Peygamber'in: "İnsanların en hayırlısı benim çağımda yaşayan
neslimdir" hadisi ile: "İnsanların en hayırlısı ömrü uzayıp, ameli
güzel olandır. En kötüsü de, ömrü uzayıp ameli kötü olandır" hadisleri
arasında bir tearuz bulunduğunu kabul etmişlerdir.
Ebu Ömer ise şöyle
demektedir: Bu hadis-i şerifler rivayet yollarının tevatur derecesine ulaşması
ve güzel olmasına rağmen, bu ümmetin başı ile sonu arasında eşitliğin
bulunmasını gerektirmektedir. Yani daha önce belirtildiği şekilde, ilim ve din
ehlinin yüksek görülmediği, fıskın ve kötülüklerin, haksızca kan dökmelerin çok
olduğu, mü'minin zelil kılınıp facir'in üstün kılındığı ve din garip olarak
başladığı gibi, tekrar garip hale döndüğü, dini yerine getiren kimsenin kor
ateşi avucunda tutan kimse gibi zora katlandığı, fasid bir zamanda iman ve
ameli salihe bağlı olmak halinde böyledir. İşte böyle bir durumda bu ümmetin
başı ile sonu arasında amellerin fazileti birbirine eşit olur. Bundan Bedir ve
Hudeybiye'ye katılanlar müstesnadır. Bu bölümde varid olmuş hadisler üzerinde
dikkatle düşünen bir kimse, açıkça doğruyu anlayıp görür. Allah da lütfunu
dilediği kimseye verir.
3- iyiliği (Marufu)
Emredip, Kötülükten (Münkerden) Alıkoymak:
Şanı Yüce Allah'ın:
"Marufo emreder, münkerden alıkorsunuz" buyruğu, bu ümmete, bunu
yerine getirdikleri ve bu niteliğe sahib oldukları sürece bir övgüdür. Eğer,
münkere karşı çıkıp onu değiştirmeyi terkedecek, münker işlemek üzere
birbirleriyle anlaşacak olurlarsa, o takdirde bu övgüyü hak etmezler, bunun
yerine yerilirler. Bu, onların helak edilişlerine de sebep teşkil eder. İyiliği
emredip, münkerden alıkoymaya dair açıklamalar, bu sürenin baş taraflarında
(3/21-22. ayetlerin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.
Yüce Allah'ın:
"Kitap ehli de inanmış olsalardı, kendileri için hayırlı olurdu"
buyruğunda Yüce Allah, Kitap ehli'nin Peygamber (s.a.v.)'a iman etmelerinin
kendileri için daha hayırlı olduğunu, onlardan kimisinin mü'min, kimisinin
fasık olmakla birlikte, fasık olanlarının da daha çok olduğunu haber
vermektedir.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN